17 Ağustos 2011 Çarşamba
kör kuyularda
birileri yaşlı, birileri erkek, birileri muktedir, birileri her anket sorusunda 5 üzerinden 3, birileri hep kararsız, tarafsız ve renksiz, birileri hep orta yolda, orta viteste ve orta hızda, birileri içten pazarlıklı, birileri kendine müslüman, birileri önemli gün ve haftalar, birileri hep sınır çitleri, birileri hep evet, birileri hep tamam, birileri hep kare, hep katı, hep soğuk. kaskatı, siyah ve ciddi.
buzdolabına daha rahat yerleştirilsin diye kare karpuz yetiştirmişti japonlar. öyle kare hayatlar sunuyorlar bize, birilerinin rafına daha rahat yerleşelim diye. bizi kuyu diplerine yerleştiriyorlar kare kare, habersiz kalmanın mutluluğuyla sarılıyoruz acılarımıza; dünyada başka acı yokmuş gibi, acılar birbirinden bağımsız olabilirmiş gibi, ilk kez acıyormuş gibi, daha önce olmamış gibi. hafızasızlığın kör kuyularında dizi dizi incileriz. o kadar yalnız bırakıyorlar ki bizi, körleşiyoruz. bir tek burnumuzun ucunu görüyoruz, bir tek kendimizi. kocaman bir yürekle, kocaman bir beyinle, iki elle, iki ayakla neler neler yapabilecekken, bir küçük kuyu kurbağasına çeviriyorlar bizi, kare kare karpuzlar olarak. nelere sahip çıkabilecekken, neler duyup neler hissedebilecekken, ağladığımız gecelerin sabahında ne güneşlere erebilecekken, dipsiz kuyuların yankısıyız işte. hep aynı nakaratın yankılandığı bir kör kuyu.
bize nefreti o kadar güzel öğrettiler ki güzel günlere dair umudumuzu da çaldılar. kuyudan çıkma ihtimalimiz yok. iyi, mutlu bir gelecek düşü için çalışmak, çabalamak boş geliyor artık. hangi iyi, hangi güzel? nefret ediyoruz biz anca. önemli gün ve haftalarda nefretimiz tematik yönlere sapıyor, daha bir anlam kazanıyor. anlamsızlıkla mücadele için bu da bir yöntem tabii; ama o kuyudan çıkmak da fena olmazdı. her şey hazır veriliyor. her şey en karesinden karpuz. acılarınızı bile, ne zaman, ne kadar ve nasıl acıyacağınızı bile ezberletiyorlar size işte.
hayalsizlikten, sevgisizlikten kuruyup gideceğiz. sonsuz yaşam isteyen o mitolojik karakter hangisiyse artık, sonsuz gençlik istemeyi unuttuğu için yaşlandıkça büzüşüp küçülüp çekirge olmuş. işte onun gibi, kuyu dibi mutlulukları ve nefretleriyle, koyu ve basık bir sise dönüşüp, dağılıp gideceğiz. bu olan bitenin, bu hal gidişatın, sonu budur. 5 üstünden hep 3'ü seçmenin, akmamanın, kokmamanın, ortalamaların sonu budur.
akın, kokun, bulaşın. stéphane hessel'in dediği gibi: öfkelenin. yoksa sonu kör be kör kuyular olacak.
2 yorum:
Ne güzel düşünmüş,ne güzel yazmışsın.Aklına sağlık
Nuray
teşekkür ederim, okunmak güzel.
Yorum Gönder