politika, bi yerde "mış gibi yapma" sanatıdır, bunu çoktan öğrendik. demokratmış gibi, adilmiş gibi, üzülmüş gibi, dinliyomuş gibi. gibi gibi. yine de bazı durumlar var ki hâlâ şiddetle midemi bulandırıyor. bunların başında da "türkü, kürdü, çerkezi, lazı, tüm halklar kardeştir!" lafı geliyor. derdim kardeşlik kısmıyla değil (bunu zaten anlardınız ama tedbirli kadınım, yaziym dedim) aksine, bazı kardeşlerini reddeden bu aileyle.
türk, kürt, çerkez, laz... ülkede başka müslüman ağırlıklı etnik grup kaldıysa, onları da ekleyin listeye. arapları da katın, evet. ümmetclub kurduk çünkü. bizimki karındaşlık değil, dindaşlık; ondan sevmeliyiz birbirimizi. "rumu, süryanisi, yahudisi, ermenisi" liste dışı. onlar üvey kardeş bile değil, onlar komşunun, hatta ev sahibinin sevimsiz çocukları. işte bu "mış gibi"cilikte bile seçici olma hali, hani "barıştan yanaymış gibi" yaparken bile ikiyüzlülük, sahiden mide bulandırıcı.
bunun devamında, ikinci madde olarak "yahudi dendi mi israil anlamak" geliyor. ermeniler de ermenistanda yaşayan kötü insanlar zaten. cahil bırakılmışlığımıza kızalım ama önce gönüllü vazgeçişimize ağlayalım. o güzel filmde, selanikli gencin anlattığı selanik, almanlar tarafından tamamı toplama kampına gönderilen yahudi aileler sonrasında kendi dilini unutan selanik, sırf bu yüzden bile bize çok yakın. kovduğumuz, değiş tokuş ettiğimiz insanların kültürlerini tü kaka ilan etmek, hayır canımın içi, bizi aklamıyor. reddediyormuş gibi yaptığın o kültür varlığı aslında yok, kalmadı. yok edildi. artık sen ne rumca isim sayabiliyorsun beşten fazla, ne de hamursuzun tarihini hatırlıyorsun. ne mahallelerin kaldı, ne de yediğin yemeği tanıyosun. önemli gün ve haftalarda sarı gelin söylemekle vicdan rahatlatılmıyor.
o yüzden işte, başbakan bi yandan yahudilere sövüp bi yandan "sizi engizisyondan kurtardığımızı ne çabuk unuttunuuuuz?" diye şükran bekliyor. çok bi demokrat kılıçdaroğlu çıkıp da "sen almadın mı yahudi ödülünü recep beeyy?" diye aklınca muhalefet yaptıyor. milyonlarca insan aşkla her ikisini de alkışladığında, ne bileyim işte bi martı mı ölüyo, kedi yavrusu mu, şairane bi yokoluş yaşanıyor buralarda. fark etmek gerekiyor. mış gibi yaparken bile eksik bir hal.
ben, sırf hem sağdan hem soldan böyyük türk siyasetçileri beni ümmetçiliğe doğru itekliyor diye, bir şeyleri unutmak zorunda değilim. zamanında, bozcaadanın rum doktoru, varlık vergisini ödeyemeyince taş kırmak için Aşkale yolu görünmüş, gemiye bindirilmiş diğerleriyle. onu oraya bindiren belediye başkanının oğluna bakmak için inmiş gemiden. önce inmeyecekmiş ama başkanın karısı yalvarmış, ellerine kapanmış, "doktorsun sen" demiş, ağlamış. doktormuş ya, ateşler içindeki çocuğa bakmış, iyileştirmiş ve geri binmiş gemiye. aşkale'ye, sürgüne, çocuk iyileştiren elleri taş kırsın diye. bir ufak adanın tek doktorunu bile sürgüne göndermek. bunu mu unutmam icap ediyor? 2. dünya savaşında sadece gayrimüslimleri yeniden askere çağırma gibi bir uygulamayı mı gözardı etmeliyiz? boyumuz mu uzuyor unuttukça? olmamış gibi yapmak, "biz bunu yaptık ama bi sor neden, onlar da ohoo neler yaptı!" tipi sidik yarışmaları, yakışmıyor yahu. dünkü çocuklar gibiyiz inatla.
bizi hiç etkilemedi di mi hitler, mussolini? biz hep iyi çocuklar kaldık. kötü avrupa anti-semitizmle çalkalanırken, biz tabii ki koruduk onları, kurtardık. yaptık bunu, evet. ama yapmadığımız zamanlar da oldu be canım, niye unutalım? terazinin bi kolunu niye topal bırakalım? 1934'te 15 bin trakya yahudisinin evini terk etmek zorunda kaldığını unutmak bizi iyi çocuklar mı yapar? ni.hal at.sız'ı unutmayı seçtiğimiz için mi balıkesirin bağımsız adayına bu kadar şaşıyoruz?
neyse işte. dedim ya, "mış gibi" yaparken bile bu ikiyüzlülük içimi sıkıyor.
2 yorum:
kardeş olmak zorunda değiliz -ki kardeş de değiliz, eşit olmamız gerekiyor gibi bişi demişti lale mansur, yazınla yine hatırladım bu mutteşeem duelloyu.
aynen öyle efem.
Yorum Gönder