16 Haziran 2008 Pazartesi

henüz

dönmedim. hala istanbul. ama blogu özledim, meraba blog naber. iilik nossun. aç koynunu kuş konsun blog. dönmek istemiyorum ve dönüş hep çok sancılı. mezunlar günü güzeldi ama, minderi pofuduk yapıp üstünde zıplayan kız çocuğu güzeldi... ve diğer şeyler. kalmak istiyorum burda şimdi oturduğum noktada. ışıklı ve güzel günler görücez di mi çocuklar... evet blog.

teknolojiden çok şikayet eden ama her nimetinden faydalanan bi patronum var. ben elektronik aletlerden şikayet ettiğimi pek hatırlamıyorum. yani bozulunca filan, kaale alıp konuşuyorum bile kendileriyle... ama varlıklarından şikayetçi olmam pek. yok bilgisayarsız olsaydık, yok cep telefonu da neymiş filan-- uzak bana. zira var elimde, kullanıyorum, hem de hohohoyt doyasıya. haliyle şikayetçi olsam kimi kandırıcam. ay neyse uzun lafın kısası, internet büyük nimet. misal, hrant dink cinayetinde hop hop bazı forumlara giriyoduk, göktürkçemizi geliştiriyoduk, hafif bi counter strike tadı oluyodu ama olsun. şimdi de hop hop facebook'a giriyoruz (ki buna façabuk, façabok, feysbuk, feysbok gibi isimler de sık sık verilmekte) bi bakıyoruz ki: a-aa polis. grupları filan varmış. şirin. aslında üyelik ad-soyadla biliyosunuz, genelde öyle. yani burdan acaba suç duyurusu olabilir mi teknolojik filan? profillerinden fotoğraf seçeriz. forumları da vardır belki. yani zamanında suratımın ortasına göktürkçe küfür yemiştim ben, ki "tam anlamadım ama tuhaf bi şekilde tanıdık geldi" hissi veren bi cümleydi yanlış hatırlamıyosam... teknoloji olmasa ben o dilin ne olduğunu nasıl bilicektim diiğ mığ? güzel şey. şikayet etmeyin.

görmekten korktuğumuz şeyler en saf hatta çocuksu haliyle burda. fotoğraf filan seçiyolar kendilerini temsilen, işte gerekirse bi takma isim... yazı fontu filan, kırmızı italik. çaba var, özen var. acı verici olsa da, bunun için gösterilen bir özenin varlığı bence asıl mesele. nasıl anlatılır ki... hani yolda sokakta, kahvede anlık edilmiş bi laf değil. sesli düşünmek, topluca çıldırmak filan diil. özenli. kendisini nasıl sunduğuna dikkatli- ve ah gülüm, o en güzel olmak istiyor: en çılgın, en türk, en polis, en en en. en çarpıcı, en havalı. filmlerdeki çok şık kiralık katiller gibi mesela ya da olay yerine hep siyah bir kadife eldiven bırakan kadın katil gibi: izi var, ve o izden tanınmak istiyor. birinin ölümünden haz duyarken ve başkalarının ölmemiş oluşuna üzülürken kendisi, onu en cilalı haliyle tanıyın istiyor... çünkü: gururlu. gurur duyuyor yaptığıyla, düşündüğüyle."önce basını vurucan esas" derken gururlu, coşkulu ve testesteronlu, birbirlerine galeyan bi de. hepsi özen, birbirlerine "resmin çok güzel olmuş" diyolar.

merak ediyoruz di mi bazen, bu adamlar nasıl uyuyor geceleri diye? nasıl deliksiz bir uykudur o? biz yaptıklarına ve yapma ihtimali taşıdıkları şeylere sinirden kasılarak ağlarken mesela, bu adamlar ve kadınlar, nasıl sakinler bu kadar? nasıl sıçramıyolar yataklarından, nasıl sayıklamıyolar ve nasıl nasıl nasıl bunca gururlular? yatağında bütün gece, gururlu ve huzurlu?

yıldırımcığımın dediği gibi oysa: Vicdan, kişisel huzursuzluğun kaynağıdır.
tersten okursanız da anlamlı mı ne...

1 yorum:

Dilara dedi ki...

hey. o ne demek şimdi. bana bıraktığın yorum.ck ck ck. emirin bana haber verdiği güzide günde ben ayak baş parnağım çat olarak evde yatıyordum. ki ne kadar kaldığını bile bilmiyorum.

:| esas tiripkar benim.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker