şimdi, iki çeşit pesticide var. suda çözünenler ve yağda çözünenler. suda çözünenleri yediğin zaman eğer çok yüksek miktarda almadıysan bir süre sonra idrar ile birlikte dışarı atıyorsun. ama yağda çözünenleri vücut biriktiriyor. bir pesticide'in kanserojen olması için vücut içinde akümüle edebiliyor olması lazım. yani suda çözünen kimyasallar zaten birikmediği için aslında kanserojen etkileri düşük. (tabi böbreklerin düzgün çalıştığını varsayıyoruz burada). bunun yanında, yağda çözünen kimyasalların yerine mümkün olduğunca suda çözünen alternatifleri kullanılmaya çalışılıyor. ama tabi ki bu herzaman mümkün olmuyor. sonuç itibariyle demek istediğim, kimyasal kullanımı nedeniyle ihracatın engellenmesi aslında bir yerde "non-tariff trade barier". tabi ki çiftçilerimiz kimyasal kullanımını abartmış durumda. ama durum düşünüldüğü kadar da kötü değil. kimyasalların asıl kötü sonuçları çevresel olanları. yani "5 kere yıkasan da kanserojen olmaya devam edecek" şeklinde bir felaket senaryosu biraz abartı sevgili deryik. ama mübalağa da bir sanattır nihayetinde :-)
valla bence mübalağa değil, tam da senin söylediğin sebeplerden. kaldı ki "5 kez yıkasanız yine kanserojen" demedim, çitileseniz bile dedim. diğeri "günde 5 öğün meyve" önerisine atıftı.
böbrek istediği kadar düzgün çalışsın, yüklenmeye gelemez. aşırı vitamin bile böbreğe vurabiliyo, suda çözünen ilaç da vuruyodur diye tahmin ediyorum. kanser yapmaz, diyalize bağlar o zaman. ya da: bağlama ihtimali var. bu da sağlık tehdidi yaratmak için yeterli bence. çünkü benim kıstasım düzgün ilaç kullanılmış ya da az kullanılmış durum. ceteris paribus malum... en kötüyle kıyaslayıp buna da şükür demek pek doğru değil.
yağda çözünenlerin suda çözünenler göre ne sıklıkta kullanıldığını bilmiyoruz. iyileşme olsa da bunun öncelikle AB'ye satılan ürünlere yönelik olacağını düşünüyorum. ama AB'nin aksine türkiyede böyle bir hassasiyet olmadığını biliyoruz. ya da ben tarım bakanlığında bu konuda bilinçli bir allahın kulu olmasını beklemiyorum diyelim.
haliyle, bence elin avrupalısı suda çözünen ilaçla görece sıhhi meyve-sebze yerken, ya da yiyebilecekken, geriye kalan iç piyasaya veriliyo. yani benim kaygım ihracat değil, iç pazar. yasaklı ilaçların kullanımının sürdüğü söyleniyosa ve avrupa kabul etmiyosa, bu meyve-sebzeyi kim yiyo?
türkiyede tarım bakanlığı bile ilaç nedir, doğru oran nedir daha yeni yeni öğrenirken köylüden bilgelik beklemiyorum. seçim döneminde ilaç ve gübre dağıtılan bir ülkeyiz neticede.
yani şahsi fikrim, kanserojense de bize kanserojen. avrupalıya değil. zaten onlar meyve niye yıkanır onu bile anlamıyo.
EXPLORER kullanırsanız mouse'unuzda minik, renkli pıtırtılar olur. süs yaptım.
olur da aklınızdan e-mail geçerse
e-mail adresimi blogda vermiyorum, çünkü ısrarla hackleniyor. bu sebeple şu saçma yöntemi geliştirdim: siz bana e-mail adresinizi yorum olarak bırakıyosunuz, ben tabii ki yayınlamıyorum; ama size mail atıyorum. böylece iletişim başlıyor. süper yöntem, farkındayım.
I)"her şeyi bilmek isteyen kadın"/ Aytaç, Ortaköy, gece 2.
II)"ya mesela gastelerde olur ya, böyle perihan mağden, ayça şen, ece temelkuran arası bişi, her gastede böyle bi yazar olur. sende blog camiasında onları temsilediyon bence"/ eshek, msn kritiği, bi cuma gecesi
III)"Her ne kadar ilk üçümün değişmez blogger'larından biri olsa da (diğerleri ben ve bu satırları okuyan sen oluyorsun) en kötü 'about me' yazısına sahip olan da deryik'tir"/ karanlık, blogdan naşi, soldan 30.post
2 yorum:
şimdi, iki çeşit pesticide var. suda çözünenler ve yağda çözünenler. suda çözünenleri yediğin zaman eğer çok yüksek miktarda almadıysan bir süre sonra idrar ile birlikte dışarı atıyorsun. ama yağda çözünenleri vücut biriktiriyor.
bir pesticide'in kanserojen olması için vücut içinde akümüle edebiliyor olması lazım. yani suda çözünen kimyasallar zaten birikmediği için aslında kanserojen etkileri düşük. (tabi böbreklerin düzgün çalıştığını varsayıyoruz burada).
bunun yanında, yağda çözünen kimyasalların yerine mümkün olduğunca suda çözünen alternatifleri kullanılmaya çalışılıyor. ama tabi ki bu herzaman mümkün olmuyor.
sonuç itibariyle demek istediğim, kimyasal kullanımı nedeniyle ihracatın engellenmesi aslında bir yerde "non-tariff trade barier".
tabi ki çiftçilerimiz kimyasal kullanımını abartmış durumda. ama durum düşünüldüğü kadar da kötü değil. kimyasalların asıl kötü sonuçları çevresel olanları.
yani "5 kere yıkasan da kanserojen olmaya devam edecek" şeklinde bir felaket senaryosu biraz abartı sevgili deryik. ama mübalağa da bir sanattır nihayetinde :-)
valla bence mübalağa değil, tam da senin söylediğin sebeplerden. kaldı ki "5 kez yıkasanız yine kanserojen" demedim, çitileseniz bile dedim. diğeri "günde 5 öğün meyve" önerisine atıftı.
böbrek istediği kadar düzgün çalışsın, yüklenmeye gelemez. aşırı vitamin bile böbreğe vurabiliyo, suda çözünen ilaç da vuruyodur diye tahmin ediyorum. kanser yapmaz, diyalize bağlar o zaman. ya da: bağlama ihtimali var. bu da sağlık tehdidi yaratmak için yeterli bence. çünkü benim kıstasım düzgün ilaç kullanılmış ya da az kullanılmış durum. ceteris paribus malum... en kötüyle kıyaslayıp buna da şükür demek pek doğru değil.
yağda çözünenlerin suda çözünenler göre ne sıklıkta kullanıldığını bilmiyoruz. iyileşme olsa da bunun öncelikle AB'ye satılan ürünlere yönelik olacağını düşünüyorum. ama AB'nin aksine türkiyede böyle bir hassasiyet olmadığını biliyoruz. ya da ben tarım bakanlığında bu konuda bilinçli bir allahın kulu olmasını beklemiyorum diyelim.
haliyle, bence elin avrupalısı suda çözünen ilaçla görece sıhhi meyve-sebze yerken, ya da yiyebilecekken, geriye kalan iç piyasaya veriliyo. yani benim kaygım ihracat değil, iç pazar. yasaklı ilaçların kullanımının sürdüğü söyleniyosa ve avrupa kabul etmiyosa, bu meyve-sebzeyi kim yiyo?
türkiyede tarım bakanlığı bile ilaç nedir, doğru oran nedir daha yeni yeni öğrenirken köylüden bilgelik beklemiyorum. seçim döneminde ilaç ve gübre dağıtılan bir ülkeyiz neticede.
yani şahsi fikrim, kanserojense de bize kanserojen. avrupalıya değil. zaten onlar meyve niye yıkanır onu bile anlamıyo.
Yorum Gönder