Son postuma boş boş baktım demin. Derdimi seveyim. Çok şükür ki böyle dünyevi meselelere dertlenecek olduğumuz an daha büyük dertler veren bir ülkenin vatandaşlarıyız.
Ahmet Atakan dün öldürüldü. Kaçarken, polis 5 metreden gaz fişeği atmış kafasına. Bizim salona bakıyorum, boydan boya 5 metre. Burdaymış Atakan, şurdaymış polis. Altında akrep. Boş vitese alsa 5 saniyede yakalarmış Ahmet'i; ama gaz atmak daha isabetli tabii. Bizim salon cinayet mahalli. Binbir açıdan düşünüyorum. Kafasına nişan alış, yaralayış. Ahmet düştükten sonra etrafına gaz atmış polis, yanına yaklaşılmasın diye. Sonra ambulans gelemediği için vatandaşlar götürmüş hastaneye. Kalbi durmuş, çalıştırmışlar.
Ben dün gece uyurken "hayır ölmedi, yoğun bakımda" haberleri vardı, "akbabalık etmeyin" deniyordu. Nasıl inandım buna. Tabii ki ölmeyecekti. Oysa daha o haberler gelirken ölmüş Ahmet, 22 yaşında. Olay çıkmasın diye vaktinde söylememişler. Polis hastanede yoğun bakıma gaz atarken, olay çıkmasın istemişler. O çoktan ölmüşken, hızla soğurken, annesi kapıda dua ediyordu yani. Bu yaşatıldı insanlara. Abdullah Cömert de Antakyalıydı, o da 22 yaşındaydı. Abdocan için sokaktaydı Ahmet, kanı yerde kalmasın diye. Komşusu Suriye'de kan akmasın diye. ODTÜ'deki hukuksuz yol çalışması için yaşıtları yine şiddet görmesin diye. Kendi başına gelen her şeye karşı sokaktaydı.
Polis vurdu ya, "çatıdan düştü" dediler. Hep bir açıklama vardır ve hiç geciktirmeden yapılır. Mesela Metin Lokumcu için"bana taş attı" demişti Başbakan. İstese de atamazdı, başbakan gelmeden çok önce hastanedeydi zaten. Elindeki taş değil, limondu; ama önemi yok. Kronolojinin, kanıtın, belgenin bir önemi yoktur böyle durumlarda, ölürken kalkıp taşını atıp tekrar ölmüştür o deyyus, bilir onlar. Metin Göktepe de kendini balkondan atmıştı. Festus Okey arbedede seken kurşunların hizasında durdu. Uğur'un terlikleri rüyanıza giriyorsa terörist olduğu için. Roboski'de ölüp giden çocuklar kaçakçıydı zaten. Ceylan, o ceylan gözlü minik Ceylan, bombayla oynadığı için parçalandı. 18 aylık bebek bile gaz kapsülüyle başından yaralanarak ölmüş olabilir, biz ona taş diyeceğiz. Mumcu arabasına binmeseydi, Dink kapı önüne çıkmasaydı. Bunlar böyle işte hep; bu ülkenin daimi bir tom&jerry çizgi filmlerindeki hassas düzeneklerle dolu olduğunu bilmezmiş gibi, orada burada dikilip, tesadüfen ölüp, bir de hak isterler. Ölmek sanki zor bir şeymiş gibi, hesap sorarlar utanmadan. Unutun efendim, unutun. ben mi dedim aklınıza mıh gibi kazıyın diye?
Senaryoyu merakla bekliyordum; çünkü an be an görüntülenmiş bir olay ile ilgili yalan söylemek de bir mesai. Sonra düşündüm: yoo, değil? inandırıcı olmak gibi bir kaygı yok ki? Efendim çatıdan 30 kiloluk kaya atıyormuş Ahmet. Ahmet bir tür Seyit Ali onbaşı olarak, top mermisi sırtlamıştı herhalde. hmm, abarttık mı? o zaman enerji paneli atıyor olsun. Evet, çatıdaymış Ahmet, polise enerji paneli atarken düşmüş. O zaman ölebilir. O zaman polis hastane basıp yoğun bakıma gaz atabilir. Tamam, anlaştık. Ne demek "otopsi raporu aksini söylüyor"? ne zamandır otopsi doktorları biz yüce yetkililerden iyi bilir oldu bu işleri? Geçelim lütfen. Sıradaki!
*
Bu dünyada adalet olmadığını onbinlerce yıl önce idrak etti insan ve kendine "ilahi adalet" diye bir kavram yarattı. Kendine bir gün bir şeylerin değişeceğini müjdeledi ki hiçbir şeyin değişmeyişiyle yaşayabilsin. Kötüleri sonraya, hatta ölümden bile sonraya öteledi ki her sabah aynaya bakabilsin. Kendine her işte bir hayır olduğunu, kendi bilmese, anlamasa bile oralarda bir yerde ulvi bir açıklama olduğunu tembihledi ki "neden?" diye kendini yiyerek delirmesin. Kendine kaskatı kurallar koydu ki kötüler olmasın artık; madem sonradan ceza veremiyor, baştan alsın önünü. Tanrılar yarattı kendine, kendine hiç benzemeyen. Adalet ölümlüden, kendi gibi olandan gelmezdi, bildiği için. Adalet gerçekten geldiğinde bütün tapınaklar kendi kendine yıkılacak, göreceksiniz. Vicdanımız bir koca "oh" çekecek, hepimiz daha mutlu olacağız adaleti kendi gözlerimizle görünce. Şükretmek aklımıza bile gelmeyecek, sevinçle yanımızdakine sarılacağız.
Dinsizim, inanmıyorum. Hayır, bir yaratıcı olduğuna "bile" inanmıyorum. Benim bu dünyada, hem de acil tarafından adalete ihtiyacım var; insan elinden çıkma adalete. Öbür taraflara, öte diyarlara, ilahi güçlere devredemiyorum. Denemedim değil. Aklım aslında çoktan hazır da vicdanım almıyor. Bir alışkanlıkla "allah belanızı versin" diye ağlarken dahi almıyor. Ben o kan yerde kalmasın diye hemen, şimdi istiyorum adaleti. Yani inanmıyorsam da sırf bizim iyiliğimiz için, gerçekten.
*
Berkin uyansın. Uçurtma uçuran bir fotoğrafını gördüm, görmez olaydım. Daracık bir sokak, her yer araba. Elindeki uçurtma avcum kadar. havalanmamış bile, peşinden sürükleniyor. O uçurtmanın havalanma ihtimali sıfır, akıl var fizik var. Oysa Berkin öyle bir koşuyor ki sanki dünyayı havalandıracak. O inanmış ya uçurtmasına, uçurtma çoktan uçuyor; dönüp bakmasına bile gerek yok. Ben de Berkin'i öyle bekliyorum işte. Uyanacak, hayat aynı olmayacak, belki bir daha koşamayacak; ama uyanacak.
2 yorum:
ben inaniyorum ama ben de bu dunyada adalet istiyorum deryik. obur dunyada adalet olacak diye bu dunyadaki zulume, haksizliga evet demeyecegim. inandigim gucun de bizi bu dunyaya oteki dunyadaki adaleti umalim, bu aradada dunyadaki zulme eyvallah cekelim diye gonderdigini dusunmek istemiyorum...sana degil sozum, genel olarak yani ic dokeyim dedim...
canım acıyo deryik, nefessiz kaldık bugün, ülkem çocuklara bile hoşgörü gösteremeyecek kadar acımasız artık :(
Yorum Gönder