21 Aralık 2011 Çarşamba

otuz.

saç diplerim kaşınıyor. bunu en son bi 9 ay önce filan yaşamıştım: stresten saç diplerim hatır hutur kaşınıyor. kaşımamak için avuç içlerimi saçıma sürüyorum. bu sefer saçlarım statik elektrik anıtı gibi dikiliyor, çok şirin. bugün ofisimizin sevgili genci ipek "deryaanım.. şey...saçınız..." diyerek, tüm acıma dolu sesiyle beni uyardı. gerçi ben o sırada "NEVAĞĞRR?!" da diyebilirdim. ofiste tam 10 manyak gücündeyim çünkü, mütemadiyen sinir harbi. sabrımın sonundayım, bu halimden, bu kükreyişlerimden, söylenişlerimden nefret ediyorum. sadece iki şey geçiyor aklımdan: "istemiyorum" ve "gidelim burdan". özellikle sonuncusu. mevsimi geldi.

bizim ankaradaki apartman numaramız 41. ne garip di mi blog. annemlerin evlilik günü de 21 ocak. sayılar ne tuhaf derecede akılda kalıyor veya kalmıyor. sayı başlı başına garip bi şi zaten.
*
bilmem farkında mısınız, Tahrir yine ayakta. bu sefer kadınlar için. polisin dövdüğü, soyup sokaklarda sürüklediği kadınlar için, kadınların onuru için, kadın erkek sokakta. yani tek sebep bu değil tabii - cumadan beri 14 ölü ve 900 yaralı var; ama işte her durumun bir son damlası vardır. 19 yaşında gencecik bir kadın, polisin kasıtlı dayağıyla karnındaki bebeğini kaybettiğinde, biz bunu yapmadık. var gücümüzle sokağa çıkmadık, bizim için yine (aynı o dayak yiyen güzelim gibi) öğrenciler çıktı sokağa. bizim hiç son damlamız yok blog. biz tam taşacakken, el birliğiyle boşaltıyoruz zaten haddinden fazla derin olan bardağımızı, kovamızı neyse artık. sıfırlıyoruz. atıyoruz üstümüzden tüm damlaları. en fazla, öğrencilerin başından aşağı döküyoruz. öğrencilere sayıp sövüyoruz ya, şuncacık halleriyle bizim vicdanımız olmaya devam ediyolar.

mısırda kadınlar "bu katılımdır, gösteri değil!" derken, "koruyacağına soyuyor!" derken, diyebilirken işte, umursuyorlar. hani, nerdeyiz çok affedersiniz, karakolda bir kadın dövülürken, özürmüş gibi "konsomatris o!" denirken, bir gencecik kız bebeğini kaybederken, onlarcası, yüzlercesi taciz ve tecavüz iddiasıyla mahkemedeyken, bir diğerinin kalçasını kırılmışken - nerdeyiz?

kadına karşı şiddet daha bir şiddet olduğu için değil, hayır. bu anlamda bir ayrıcalık beklemiyorum. ama bakın burda zaten erkekler de sokağa dökülmüş. çünkü konu kadın-erkek meselesi değil. biz gencecik bir erkeğin polis dayağından dalağı alındığında ve bir mahkeme bu davada "iyi de canım, insanlık onuru aşağılanmamışsa işkence yoktur ki!" diyebildiğinde de yokuz ortada. bak ne kadar hassas bi işkence tarifimiz var bizim artık. yani küfrederlerse işkence; ama filistin askısına "kasıtlı adam yaralama" diyeceğiz. mesela çıplak dolaştırırlarsa işkence ama cinsel organa elektrik verdiklerinde de işkence olmayacak.

Tahrir'de şimdi bir mavi sütyen hareketi var; çünkü her şeyin bir simgesi, bir işareti vardır. o şiddetin bu isimsiz mağduru, belki de 2011'in bitmesine bu kadar az vakit kala, yılın en etkili fotoğraflarından birinde, en haklı tepkinin sembolü oldu.

bundan sonrası size kalmış: dilerseniz ararsınız, bulursunuz ve tahrir hakkında, mısır hakkında okursunuz. eskiden bir sürü link verirdim filan ya- şimdi giderek istemiyor canım. kimseyi bu kadar tembelliğe alıştırmamalı insan. arayınız efendim. google varken ben, çok daha kıt bir kaynağım.

*
kapanışı, kâzım koyuncu yapsın. sahi, bizim gençliğimize denk gelen on yıllarda, kaç tane kâzım koyuncu'ya denk gelebildik ki? son sözleri güzel insanlar söylemeli:

"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."

1 yorum:

La Santa Roja dedi ki...

Link vermeyi istememek de güzel, benim canım artık bunları yazmak bile istemiyor :(

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker