son zamanlarda ara ara Fenerbahçe'de misafirdim, ilkokulumun yan sokağında. ertesi gün işe gidişte hep çok uykusuz olsam da, vapurda ayılmak başka bir nimet-miş. fazla despot bi hava esebilir ama, vapur konusunda (da) hassasım.
vapurun kenar kısmında, avrupa yakasının tüm o tarihi yarımada manzarasını görecek tarafa oturmuşken (çünkü anadolu bir şantiyeye döndü), gözünü kırpmadan kitap, dergi, gazete okuyandan hazzetmem. çünkü o satırları 20 dakika sonra okusalar, dünyaları kayacakmış gibi bir haldeler.
misal, bugün. yemin ederim etrafımdaki 5 kişi bu şekilde içine kapanmış birer kabuktu. sonra, artık deniz dayanamadı heralde bu ilgisizliğe, dalga güvertede patladı, baştan aşağı ıslandılar. gülüp geçmek yerine, olmamış gibi, azimle gazete okumaya devam. kiminde ayrıca kulakta müzik. vapurla etkileşmemek için zorlu bir çaba. yani tamam ben de bi şiler okuyorum, dinliyorum arada; ama insan bi kafayı kaldırır, şöyle bi "oh be!" der.
vapur dediğin ortalama 20 dakika süren bir sefa benim için. Bindiğiniz taşıt pis kokan otobüs, kalabalık metro filan değil. o bi vapur, o bir nimet. o bir istanbul, o bir güzellik. ne bileyim, denizin üstündesin; saygı duymalı insan. bi yere kadar, motor, feribot ve deniz otobüsüne de uygulanabilir bu söylediğim.
Anneannem ortaokulu deniz dibindeki bir binada okuyacak kadar şanslıymış. Fransızca öğretmenleri her sabah önce "günaydın!" der, sonra derse başlamadan önce 5 dakika, ayakta, Boğaz'ı izlemelerini istermiş; nerde olduklarının, İstanbul'un, okulun, o güzel anlarının kıymetini bilsinler diye. Anneannem 82 yaşında, en net okul anısı bu. Bu yüzden anneannem için Boğaziçi, öncelikle 5 dakikalık saygı duruşudur. onun için her gün denizin rengini sorar. çocuklarını da, torunlarını da böyle büyüttü. değil vapura bu muameleyi yapmak, lacivert gören yerden öyle bakmadan, dinlemeden, içine derin bir nefes çekmeden geçilmez.
istanbulun mürekkep yalamış dostları, size önerim, kafanızı kaldırın. belki gün bitiyodur, belki martı geçiyodur. ayıp oluyor. hem tüm bunların haber olması için bir gün beklemeniz gerek. günceli yakalamış olursunuz.
7 yorum:
Su geldi aklima:
http://www.ordinarycomics.com/comics/2010/07/05/5july2010.htm
Ben de pes ettim artık. Eve 45 dakika geç gitmeek pahasına vapuretto! Her günüm ayrı şenleniyor efil efil.
Ben de hep metroda goruyorum boylelerini. Gerci metro ile vapur ayni sey degil.. Yine de soyle bir faktor var. Eger o sehrin icine dogduysan, eger her allahin gunu vapuru kullaniyorsan ise/okula gitmek icin, ve bu cok uzun bir suredir devam ediyorsa, disaridaki manzara o kadar siradan bir hale geliyor ki senin icin. Baska turlusunu yasamamissin cunku. Hazira konmussun bir nevi. Alismissin sonra da. Aliskanlik kotu sey.. Kaybetmek lazim anlamak icin degerini. Alismak-kaybetmek-anlamak-alismak-kaybetmek.. Boyle bir kisir dongu var belki de..
harika bir yazı, denize saygı,
doğaya saygı, yaşananların kıymetini bilmek an ları güzelleştirmek. ne için yaşıyoruz sanki?
ne çok katılıyorum sana! Hakikaten şu yazıyı koyuverebilsek iki saniyeliğine önlerine, farkına varabilseler.. Farkındalık önemli şey!:) bilmiyorlardır ki boğazın 5 dakikalık saygı duruşuyla başladığını :) çok çok beğendim..
mz: ah tam da bu işte!
n7e: ya hele ki yazın, bence en iyi seçenek. alkış alkış :)
zsa: doğru tabii. ben de, anneannem de kaybedip bulduk. belki ondandır.
anaeraida: teşekkür ederim. valla ben denizi görmek için yaşıyorum :)
eylül: teşekkürler :) anneannem ankaradan arayıp soruyor "deniz ne renk" diye. uzakta; ama farkında. dibindekiler de farketsin istiyorum o yüzden.
Yorum Gönder