sivas davasında zamanaşımı kararı çıktı. bugün. az önce.
bugün 13 mart. bugün, 1993 yılında 35 kişinin, şairlerin, çocukların, emekçilerin yakıldığı bir koca insanlık suçu için "hayat devam ediyor" dendi. madımak'ı kebapçı yapmak isteyenler, hazırlanan anıta saldırganların adını da ekleyenler ve tüm eli kanlı caniler bugünü unutacak. görün bakın, biz hatırlayacağız. metin altıok'un eline geçirdiği yer süpürgesiyle merdivenlere çökmüş, kendini savunabileceğini umar halde sonunu beklediği o fotoğraf sebebiyle, beni kesseler unutamam zaten.
ben 9 yaşımdaydım be o insanlar televizyonda canlı yayında, diri diri yakılırken. dokuz! hangi zamanaşımından bahsediyoruz, ben bunasam bile her ayrıntısını hatırlayacağım o görüntülerin! benim çocukluk anım oldu o duman, o çığlık, o acılar. o lanet 1993 senesi uğur mumcu'yla başlayıp madımak'la devam ederken, el kadardık biz be! kim neyi, nasıl unutsun? hangi soğuk suları içelim? biz 19 yıldır ağladık da sönmedi, bitmedi acısı. hangi zaman, nasıl bir zaman bu sizinki? al, yine ağlıyorum. ağlıyorum da n'oluyor sanki, bir bok değişmiyor.
ben bu kararı okurken kapım çaldı. kargo elemanı pasaportumu teslim etti. pasaportumda oturma izni var. o an öyle hafifledim ki blog, utandım kendimden. sevdiğim adama kavuşacağım için hafiflemek değil bu, başka. en güzelinden bir "buradan kurtulma" hissi. bitecek, gidecek. çekmek zorunda değilim. arkamda bırakabileceğim. insanca yaşamak, en azından bazal bir insanlık seviyesini tutturmak mümkün.
oysa en sevdiğim şiirlerdendir, kavafis'in şehir şiiri , durumu güzel özetler: "Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın/ Bu şehir arkandan gelecektir." ben bilmez miyim, elbette öyle olacak. elimi cebime her atışımda, cebimdeki her bir diken ayrı kanatacak işte.
mahkemeden çıkanlara gaz ve panzerlerle saldırdılar. metin altıok'un kızına, babasının "dumandan boğularak ölme" hissini yaşatmak istediler heralde. zeynep hanım twitterda "kaçacak yer yok, imdat" yazıyor şu an. gazeteler, televizyonlarsa sonsuz bir güzellik uykusunda. durup dururken basın açıklaması okuyan insanlara saldıran bir polis, onları adliye binasına tıkıp yakmak da isteyebilir, şüphem yok.
4 yorum:
ben 10 yaşımdaydım deryik....Sivasta alevi-işçi-çoook okuyan bir babanın kızı olarak, nesimi'nin , hasret gültekin'in, muhlis akarsu'nun kasetleriyle her sabah bahçesinde kitabını okuyan babamdandır ilk öğrendiklerim... geleneksel Pir sultan Abdal şenliklerinin programı çoktan hazırdı evimizde... muhlis akarsu konseri, aziz nesin söyleşisi, asım bezirci imza günü, üniversite için hayallerini tutturmuş ama kazandıklarını göremeden giden gençlerin semah gösterisi, tiyatro, şiir dinletileri... hasret'i 1 temmuz günü dinlemiştik.. konser çıkışı 2 adım önümdeydi, üzerinde madımakta ki fotoğraflarında ki kahverengi takımı..öpüp öpmemek için bir karar hali, korku ve utangaçla öpemeden geri çekildim... ertesi gün sabah arif sağ konseri için babam, ablamlar, babamın yazar ve sanatçı arkadaşları ile kültür merkezindeydik. konser bir türlü başlamadı ve ilk olay orada yaşanmaya başlandı...kapıda satılan kitaplar yağmalandı önce, 1400 yıl önce Sivas 'ta idam edilen Pir Sultan Abdal'ın kapıda ki heykeli yıkıldı, kafası ipe takılı sürüklendi yollarda....kültür merkezi taşlandı,üniversiteli gençlerin yaralı halleri, tüm kapıları dış kapı için barikat yapmak için koşuşturmaları, direniş marşları, dışarıdan gelen inanılmaz bağırışlar,.. hepsi için sadece 10 yaşımdaydım ve Akarsu'nun konserinde de söylediği gibi " in görirem, cin görirem, kükremiş arslan görirem korkmirem..nerde bir yobaz görirem korkirem"....korkunçtular...ağızlarından "allah" ve "nefret" kelimeleri aynı anda çıkan, sakalları göbeklerinde, ellerinde sopalar o adamlara 3 saniyeden fazla bakamadım... sonra bizi otobüslerle alevilerin yaşadığı mahalleye götürdüler...evimize gidemedik,çarşıdan geçersek linç edileceğimiz söylendi. sokağa çıkma yasağı vardı ve 3 gün mecburi misafirliğimiz başladı. ölenlerin isimleri sayılırken hasret'i duymak koydu en çok, komşumuzun akrabasıydı..öpemediğim için kızdım kendime (almanyada yaşayan annesinin, hasretimin adını da sayarlar belki, ben çıkıyorum derken tam odanın eşiğinde kendi çocuğunu göremeden yitirdiği oğlunun adını duyup bayıldığını da komşumuzdan öğrendik)....12 yaşında oğlu koray'ı ve 17 yaşında ki kızı menekşe'yi yitiren İsmail Kaya , emanet aldığı nurcan, özlem, yasemin,asuman için "ben bu çocukların ailelerine ne diyeceğim" diyordu, kendisine izah edebilmiş gibi....her biirinin hayatını okudum, ailelerinin "sivas soğuk olur kazağını da al " dedikleri evlatlarından sonra "sivas alev alevmiş" meğer dedikleri yazılarının hiç biri için bende de bir zaman aşımı olması mümkün değil...
*** seni hep bir yerlerde görüp, tanıyacağımı düşünüp merhaba demeyi düşlerdim.... evlenmene şaşırmıştım, çok sevdiğin İCK na kavuşmana çok sevindim, gidecek olman ise bana yalnızca "daha iyi bir hayatı olur" duygusu ile mutluluk verdi,göremeyecek olmamın hüznü baki, yolun açık olsun deryikim... güle güle git:)
benim sivaslı bir arkadaşım evinden madımak'ı seyredişlerini, polisi, itfaiyeyi aradıkça "tamam müdahale ediliyor" dendiğini; ama hiçbir şey yapılmadığını anlatmıştı. şüphesiz şunca acıyı okumak, görmenin, yaşamanın binde biri bile değil. kiminde hala kanayan bir yara kaldı, kiminde ince bir çizik; ama herkeste bir izi kaldı işte. 33 aydın sayılırken, çocuklar çok unutuluyor; oysa daha fidan bile değillerdi.
teşekkür ederim güzel dilekler için, görüşmüş kadar olmuşuzdur belki. bir de ufak not: galiba en az 4 yıldan sonra bir ziyaret olmuş benim bloga; çünkü ick sanılması çok şaşırtıcı. kendisinin konuyla hiç ilgisi yok; ama benim için mutlu olabilirsiniz tabii :)
blog yazılarını, tweetlerini okuyorum ve ben en cok babanı merak ediyorum deryik..ondan neden bahsetmiyosun hiç? böyle güzel bir kız cocugunun, eminimki o güzel aile kadınları kadar hatırı sayılır bir babası da vardır?
uzay
uzay: teşekkür ederim. bu soruyu daha önce de 1-2 kişi sormuştu. yanlış anlaşılmayacağımı umarak samimi bir şey söyleyeceğim:
burası gerçek bir insana ait şahsi bir sayfa olduğu için böyle merakları doğru bulmuyorum. yani bu bana has değil, başkasının blogunu okurken de merak ettiğim kişisel şeyler olsa bile, sormayıp "bir sebebi vardır elbet" deyip geçmeyi tercih ederim.
yine de söyleyebileceğim 2 şey var: 1) aslında ondan defalarca bahsettim. 2) bazı şeylerden emin olamazsınız.
Yorum Gönder